Yalçın'ın Maceraları

30 Nisan 2009 Perşembe

Bu 40, günlük olarak çıkıyor da, haftalık olarak niye çıkmıyor?


Ladies and gentlemen and the others; merhaba yine. Civar hep İngiliz dolu, Türkçeden önce İngilizce mi öğreneceğim diye endişeliyim. Geçen gün, çay bahcesinde iki tanesi "yummy yummy" diye mama yiyorlardı. Ben de başladım peşlerinden "mam mam mam, yami, yami" tarzanca, ne olacak bakalım... 
Neyse, 40 haftamız doldu işte. 280 gün bu, dile kolay. 40 gün dolunca kutladıydınız, 40 hafta dolunca nanay. Biz maceramıza kaldığımız yerden devam ediyoruz halbuki, bakın bakalım bir şeye benzetebiliyor musunuz: 

Son zamanların en önemli ve oyalayıcı olayı bu işte. Araba kullanmaya başladım bir şekilde. Evdeki küçük sehpaları ters çevirip içine oturtuyorsunuz beni, düt düt, vın vın dolaşıp duruyoruz, accccayip eğlendirici.

Annemle de harika oyunlar oynayıp takılıyoruz sık sık. Ancak çok da takılmamak lazım; yediği onca mama, sebze, ekmek, peynir ve yumurta üstüne, süt de lazım bünyeye. Hani meme, hani meme? Hadi meme, hadi meme!

Bu da tam teçhizatlı kameraman Cevat Kelle. Onunla da samimi takılıyoruz arada. Sırnaşık mıdır nedir, süt de yok adamda, bıraksa da oynasam arabamla.

Bu kedimiz Tekir. Oynarız bol bol. Günde beş vakit yemek istemeye gelir. Dinci midir, nedir? Neyse, alır gider. Hamiledir diye vermemezlik etmezlerdi. Şimdi de doğurdu garibim, emziriyordur diye vermemezlik etmiyorlar. Pek bir eğleniyoruz kendisiyle. Yakında, peşinden koşturmaya başlarsam yavrularını da bulup getireceğim. 

Bu da diğer kedimiz Pamuk. Tekire göre daha sakin yaradılışlı. Sevmesi de daha kolay. Yalnız kameraya mı bakayım, Pamuk'a mı bakayım bilemedim tam. 

Bu da iguanamız, nam-ı diğer igu. Kedilerimiz kadar yaklaş(a)mıyorum kendisine. Fotoğrafta da yokum o yüzden. Kameraman da burada "zoom" özelliği kullanmış sanırsam. Ürkek mi ne?..


Kapanışı Lefkoşa'yla yapalım. Eski şehir içerisinde, daracık yollarda kameramanın arabayı çizdirmesi bir kenara, büyük han, avlular, havlular vb. tam gezip görmelik. İngiliz ağırlıklı turiz kızlarda ise şimdilik bir numara yok. Bakalım, şöyle münasip bir izdivaç, kertilebilecek ideal bir beşik için araştırmalarımızı sürdürüyoruz, sonuçlarını yakında aktarırız, hoşça kalınız... 

9 Nisan 2009 Perşembe

denizli, toplu, şapkalı, çilekli, güneşli günler...

ey ahali, yeniden merhaba. deniz fotoğrafı sözü verdiydim size; yanından ya da bizim evden olmasa da buyurun size deniz, bellapais manastırı'ndan, tepeden. aşağısı girne işte, sık sık çıkarıyorlar beni bu tepeye. tembellik kahvesi var, kameraman orta şekerli "con kahvesi" içiyor orada, ben de köpek kovalıyorum arabamla. onlar havlayıp hırlaşınca kahkaha atıyorum. neyse, tepeden manzara şahane. annem, dedem ve anneannem de öyle. bu ay üç hafta anneannemle dedem kaldı, iyice yorup yolculadım. şimdi sıra teyzemde. sonra babaannemler vb. bakacağız artık, ne kadar dayanıklılar. 
deniz bitti, evden ve bahçeden manzaralar şimdi: 

neyse ki oyun parkında annemle takılıyoruz sık sık. oyuncakların berisinde gördüğünüz prizler ingiliz sistemi, güvenli. yine de uzak duruyoruz. çekmeceler ise bildiğiniz türk sistemi, aç kapa aç kapa, parmağımı sıkıştırmadım daha. 
sabahları spor yapıyorum. yandan destekli kaleci eğitimi. kalecinin yandan yemişi olacağım bu gidişle. gerçi sol bek lazımmış bizim takıma. ibrahim üzülmez abi emekli olana kadar yetişirmişim o kanada. 
spordan sonra yemek vakti. iştahım yerinde çok şükür. çok yerinde. çok çok yerinde. çok çok çok yerinde. şişko oldum galiba. mama bittikten sonra, şu çilekli önlüğü de yemeye çalışıyorum çoğunlukla.
öğlenleri çiçekleri denetime çıkıyoruz teyzem ve kameramanla. başımda şapka, nisan güneşi geçmesin diye! nisan'da da güneş mi geçermiş diye şaşırmayasınız ha, millet havuza, denize girmeye başladı burada. ben daha girmiyorum, kedilerim de girmiyor, belki iguanamız giriyordur, iki gündür ortalıkta görünmüyor...  neyse, hepinize selamlar, görüşürüz yakında...