Yalçın'ın Maceraları

8 Ocak 2010 Cuma

talihsiz bir hırhızlık olayıyla kesintiye uğrayan tarihsel sürecin diyalektiği

merhaba gençlik, aylar geçti görüşemedik. neden derseniz, lafı çok dolandırmaya, edebiyat parçalamaya da gerek yok hani; biz istanbul'dayken eve hırhız girdi, bilgisayarları çaldı, blog dünyasında benim boşluğumdan doğan büyük bir karmaşa yaşandı. şimdi, bu boşluğu ve karmaşayı sonlandırma zamanı. bu kadar basit. bu yeni tarihsel süreci, tarihi bir mekandan, salamis harabelerinden bir gülümsemeyle başlatıyorum: yanımdaki annem, elimdeki deniz atım, karşımdaki kameraman ve siz oluyorsunuz. aval aval bakmayın öyle, aşağı doğru devam edin, hadi bakiyim:

evet, arada neler oldu derseniz, konuşma egzersizlerimi güçlendirdim yahut içimdeki dil potansiyelini açığa çıkarıp dışarıdakilerle paylaşmaya başladım denebilir. mesela, 8 hariç 10'a kadar saymaya başladım ( 8 ne kardeşim, saçmasapan bir rakam, yana çevirin sonsuzluk olsun). şarkı söyleyip dans edebiliyorum (step dansı). ana, baba ve amca adını söyleyip çığlık atabiliyorum (cırlavuk çığlığı - cırlavuk dediğiniz de cırcır böceğinin kıprısçası). kendi adımı söyleyip önüme çıkana oyuncak fırlatabiliyorum (elime ne geçerse). kakamı söylemekten ise vazgeçtim. (ayıp yahu, hiç kaka denir mi, almadınız mı aile terbiyesi?) ata binip silah kuşanabiliyorum:

geçtiğimiz günlerin bir diğer ilgi çekici olgusu da yabanileşmem oldu. zaten dağın başında yaşıyoruz, in cin top oynuyor (hırhızlar da katılıyor), ne eş ne dost, üstüne bir de kötü deneyimler yaşayınca ümidi kestim bu insan denen varlıktan. bücürlerden bir tanesi tuttu havaalanında trenini elimden alıp bağırdı, koptum; öbürküsü tuttu, botanik bahçesinde elimden turunçlarımı aldı, yine koptum. artık bücür, çocuk, bebek türü canlılardan görünce basıyorum çığlığı, başlıyorum ağlamaya, işte böyle:


söz konusu bahçede, üç beş hayvan da var, bakıyorum arada onlara da. geçtiğimiz ayların bir diğer feci olayı da, (kombinin yanmasını falan saymıyoruz) kedimiz pamuk'un, köpek sürüsü tarafından parçalanması oldu maalesef. neyse, o türden üzücü şeyler, biz bebeklere göre değil. köpeklerden de kestim ümidi, en iyisi böyle kafes arkasında dursunlar, yanlarında tavşanlar:


ne o öyle, hep gezip tozdun mu, hiç mi entelektüel faaliyetin olmadı derseniz, oldu tabii ki. emmim mehmet ve kuzenim serdar ile ciddi çalışmalar içerisine girdik istanbul'da. kamyon yarışlarından hafriyat makinalarına, kara trenlerden animasyon sinemasına bir dizi konuda yoğun çalışmalarımız var, yakında mahsulleri çıkar:

namık kemal'le görüşmelerimiz/tartışmalarımız da entelektüel faaliyetlerimizin bir diğer boyutunu oluşturdu. mapusta ziyaretine gittim, yaramaz bir şey yok, hepinize selamı var:



neyse, daha fazla uzatmayayım, araya giren sürenin hatırına aşağıya birkaç fotoğraf daha yapıştırıp, üzerine de geleneksel arkamı dönüp uzaklaşma fotoğraflarından iki tanesini daha katıştırıp uzayayım. görüşürüz sonra (yeni hırhızlar yeni bilgisayarları cuklatmazsa)